Türkiye Gezi Notlarım

Türkiye gezi notlarım, yorumlarım, fotoğraflarım ve işinize yarayacak bilgilerim. (Arşivim çok büyük olduğu için yavaş yavaş ekleyeceğim, belirli aralıklarla sayfalarımı ziyaret etmenizi rica ederim.)

9.17.2006

Adrasan'da Nerede Kalinir?

Yerli köy halkının turizmle uğraştığı ender yerlerden biri olan Adrasan sahilinde ve iç kısımlarda, çeşitli otel ve kamp alanları bulunuyor. Adrasan Deresi üzerinde Lykia Edrassa konaklama tesisi yer alıyor. 32 yataklı, bar ve restoranı ile hizmet veren tesis doğanın ortasında gerçek bir dinlenme vaad ediyor. Beton binaların aksine 2 ve 4'er kişilik yalıtımlı ahşap, klimalı, banyolu bungolav tipi ünitelerden oluşan tesiste huzur içinde kalanlar, kahvaltı ve yemeklerini açık, kapalı mekanlarıyla restorantın dere kenarı veya üzerine kurulu teraslarında yiyebiliyorlar. Tesisin denize uzaklığı ise sadece 100 adım.


















Etiketler: ,

Adrasan'da Ne Yenir?

Günübirlik tekne turlarına katılanlara verilen yemekleri yazının başında da belirtmiştim. Adrasan Koyu üzerinde yer alan konaklama tesisleri ve restoranlar yöreye has deniz ürünlerini, ızgara çeşitlerini ve soğuk sıcak mezelerini deniz manzarası eşliği ile konuklarını ağırlıyorlar. Adrasan Deresi üzerinde yer alan tesislerden biri olan Lykia Edrassa ise konuklarına hem restoranda hem de dere üzerine kurduğu teraslarda zengin mönüsüyle ender bulunan taze balıkları sunuyor.
Adrasan çevresi ve adalar balıkların yuvalanacağı kayalık bölümler ve zengin meralar ile kaplı olunca Akdeniz'in derin su balıkları grida, lahos, sinarit, akya, trança, minarin gibi çeşitlere bu bölgede sıkça rastlanıyor. Balıkçıların ağlarına takılan balıklar restoranlara getirilip şoka, buza girmeden tüketiliyor. Adrasan koyu ve Adrasan deresi boyunca yemek yenecek bir çok restoran arasında Lykia Edassa oteli restoranı deniz ürünlerinin değişik pişirim şekilleri ile haklı şöhrete sahip. Restoranda yemekler kadar, kahvaltılar da keyifli ortamlarda, hafif müzik eşliğinde, ördekler arasında, iştahla yeniyor. Taş fırın pidesi ve köy tereyağı, tulum peyniri, aroması yüksek portakal balı, köy yumurtalı, tarla domatesli kahvaltılar konukların beğenisini kazanıyor. Yörenin kaynak suyu ise, tadı, içim rahatlığı, yumuşaklığı, hafifliği ile kendinden söz ettiriyor. İçme suyu merakı olanlar Bey Dağlarındaki Arykana antik kent kaynaklı "Çağlar" marka pet şişelerdeki suyunu, Adrasan, Kumluca, Finike'deki marketlerde bulabilirler. Yolu Kumluca tarafı ve Karaöz den geçenler, seralarda yetiştirilen ve (bir zamanlar İtalya'dan ithal edilen) közlemelik, kırmızı renkli, lezzetli, etli şalvar biberleri yerinden alabilirler. Gidiş ve dönüşte yolu Afyon'dan geçenler "Cumhuriyet Tesisleri"nde, sucuklu yumurta ve yöreye özgü vişneli ekmek kadayıfı yiyebilir ya da Afyon lokumu gibi hediyelik ağız tatlarını paket yaptırabilirler. Antalya-Lara yolundan geçenler, ikinci kavşakta Narenciye ve seracılık araştırma enstitüsüne Pazar günü dahil ne zaman uğrarlarsa uğrasınlar; karpuz, patlıcan, bergamut, altıntop, turunç gibi özel yetiştirilip katkısız olarak hazırlanan leziz reçel çeşitlerinden alabilirler.

Etiketler: ,

Adrasan'a Nasil Gidilir?

Gerek Kaş, gerekse Antalya yönünden gelenler, Olympos, Çavuş tabelasından deniz yönüne uzanan biraz virajlı ve çam ağaçlı 22 km'lik asfalt yola giriyorlar. Adrasan'ın (Çavuşköy) Antalya'ya uzaklığı 95 km. Adrasan'dan Olympos'a gitmek isteyenler, Çavuşköy cami yanından geçip, antik kent yön tabelalarını takip etmeliler. Girişteki ağaçların altındaki gölgelik bölümler, araç bırakacağınız park sahalarını oluşturuyor. Kent girişi ücretli. Adrasan Deresine gidiş için Adrasan koyuna girmeden önce karşılaşacağınız çınar ağacından sola dönerek kısa bir süre yol almanız yeterli oluyor.İstanbul'dan yola çıkanlar, Bilecik'e kadar rahat bir yolculuk yapabilirler. Bilecik-Bozüyük (Burası çevre yolu ister!) bölümünde, İstanbul'u Antalya'ya bağlayan yolun nasıl böyle dar, böyle virajlı ve sollama riski taşıyarak bugüne kadar kaldığını merak edebilirsiniz. Başta sebze-meyve kamyonları, sanayi yükü taşıyan ağır vasıtaların ve tehlikeli madde taşıyan uzun tankerlerin arkasına tesbih tanesi gibi dizilen araçların uzun konvoylar oluşturmasına seyirci kalan ilgilileri, turizmden beklentisi olanları ben de her geçişimde çok ayıplıyorum. Sürücüler yanlış sollama yapmayıp, haliyle umulmadık yerlere tuzak kuran trafik ekiplerine karşı dikkatli olmalılar. Meskun sahalar, Burdur geçişi ve Antalya girişi de hız kontrolü açısından aynı dikkati gerektiriyor.

Etiketler: ,

Adrasan Yorumum

Güneye uzanan son nokta: Adrasan
Akdeniz bölgesinin haritasını gözünüzün önüne getirin. Antalya'dan Kaş'a doğru en uç çıkıntı, yani güneye uzanan son nokta, "Gelidonya Burnu"na gidiyoruz. Bu bölgede coğrafi konum itibariyle güneş denizden doğup, denizde batıyor. Yine burada kontak kapatıyor ve kendinizi Akdeniz'in boncuk mavisi sularına bırakıyorsunuz.

Adrasan, Antalya'nın Kumluca ilçesine bağlı ve 1996 yılında belde olmuş. Çevresi çam ağaçları ile kaplı ilginç bir koya sahip. Karadan denize ters rüzgarlar alıyor ve bu yüzden rüzgar gücünün egemen olduğu geçmiş yıllarda yelkenliler bu koya giremeyip medeniyet izlerini Olympos, Phaselis, Antalya limanlarına taşımışlar. Adrasan ismi Rumca'dan geliyor ve belde yeni adıyla Çavuşköy olarak da tanınıyor. Sırtını Beydağları'na dayamış olan koyun zemini kum ve denizi sığ çevresi ise karayolu olmayan birbirinden ilginç doğal güzelliklerle dolu. Su sporlarına meraklı olanlar için de, eşi bulunmaz bir parkur niteliği taşıyor. Deniz suyu sıcaklığı yüksek ve sezonu uzun yörede, özellikle berrak ve 29 metreye yakın sualtı görüş mesafesine sahip deniz, balıkadam ve sualtı fotoğrafçıları için yeterli şartları oluşturuyor.

Adrasan Koyu, Deresi ve Çevresi

Tarifi zor bir atmosfer ayrılmak istemeyeceğiniz bir ortam. Gerçek dinlenmenin tam adresi Adrasan. Antalya, zaten turistlerin olmuş, bir kalabalık, bir sıcak, bir telaş kent içinde yoğrulurken Adrasan Antalya'nın 100 km uzağında huzur, sakinlik, vaat ediyor. Antalya - Kaş yolu üzerinden ayrılıyor denize doğru 22 km lik yolu kullanarak Adrasan'a iniyoruz. Belde girişine yaklaşırken karşımıza çıkan çınar ağacı pek dikkat çekmese de sola Adrasan Deresi paralelinde denize yaklaşırken bambaşka bir dünya ile tanışıyoruz. Yola gündüz çıkanlar eğer hava karardıktan sonra yöreye ulaşıyorlarsa bu daha da şaşırtıcı oluyor.

Derenin yol tarafında araç trafiği, otopark imkanı için kullanılırken İstanbul Boğaz köprüsüne benzeyen sistemle kurulmuş olan asma köprüler tesislerin bulunduğu karşı yakaya geçme imkanı sağlıyor. Gerek köprülerin gerekse tesislerin dizaynını gösterir şekilde dizilmiş şerit ampuller farklı bir atmosfer yaratıyor. Denize doğru aktığı belli olmayan Adrasan Deresi içine kurulmuş özel loca teraslar ve çevresinde yüzen ve bir türlü doymak bilmeyen ördekler, kazlar şaşırtıcı bir güzellik sergiliyor. Özel hava akımına sahip dere boyunca esintili hava doğal klima görevi görüp nemi dağıtarak serinlik sağlıyor. Ocak Şubat aylarında yağışların etkisiyle derenin su seviyesi yükseliyor. Bunun dışında kalan zaman içinde ılık bir kış geçirmek isteyen yerli yabancı turistler değişken ve zindelik veren taze havanın keyfini sürüyorlar. Uzun bir yaz mevsimi olan Adrasan'da anıtlaşmış çınar ağaçları gölgesinde konaklayan tatilciler zamanın büyük bölümünü bahçe, teras ve Adrasan'ın 100 adım uzaklıktaki ünlü kumsalı ve denizinde geçiriyorlar. Kumluca ilçesine bağlı Adrasan'ın 2 km'lik kumsalı boyunca koyun sol başı Dere Mevkii olarak anılıyor. Tahtalı Dağları'ndan doğan kaynak suyu bünyesinde levrek, kefal gibi balıklar da barındırıyor. Koyun sağ başı ise otellerin pansiyonların bulunduğu hatta ikinci sokağın da açıldığı yoğun bölüm olarak da dikkat çekiyor. Çevreye ve yürüyüşe meraklı olanlar için trekking alanları bulunuyor. orman yolunu tercih edenler denize bakarak yürüyor. Bu yol iki saatlik bir normal yürüyüşle Sazak Koyu'na götürüyor. İkinci seçenek de Adrasan Koyu'ndan Gelidonya Burnu'na yürünebiliyor. Bu güzergahta Mavikent Kesebaşı'na ulaşılıyor. Gelidonya Deniz Feneri'ne gitmek isteyenler belli bir noktaya kadar araç yoluna da sahip olan hat üzerinde, daha sonra zeytin ağaçları arasında rampa yukarı doğal ortamda yürüyüşlerini tamamlıyorlar. Mavikent-Gelidonya arasında denizin en haşin anında bile en sakin sığınak yeri olarak ünlenen kumsalı ve plajı ile cazibesini koruyan Oturak Koyu görülebiliyor. Oturak Koyu'ndan yakınlarında Karaöz Mahallesi ile karşılaşanlar Ankaralıların mekanı olarak bilinen 200'e yakın villanın süslediği günübirlik piknik alanlarına sahip bir başka özel koya giriyorlar. Karaöz'ün devamında sahili takip ederek Papaz İskelesi adlı koy çam ağaçları gölgesinde bir başka günübirlik piknik alanı olarak hizmet veriyor. Diğer yandan obaların da yer aldığı Antalya'nın en büyük kıyı şeridi olan Mavikent'te Finike'ye kadar ulaşan 25 km'lik kumsal istikbal vaadediyor. Adrasan'da düzenlenen faaliyetler arasında dalgıç okuluna kayıt alan öğrenciler, tatile gelenler dalış kursları alabiliyor. Hergün grup dalışları Üçadalar mevkii ile Pırasalıada ve Suluada mevkii'nde 25-30 metrede gerçekleştiriliyor ve öğrenciler kurs sonunda dalış sertifikalarına kavuşuyorlar. Papaz Koyu'na yanaşan tekneler tuttukları balıkları Reis Balıkçılık irmasına teslim ederken diğer amatör balıkçılar da kayalık mevkiilerde zıpkınla veya oltayla balık iri balıklar yakalayabiliyorlar. Bölgede Musa Dağı'nın zirvesinde 170 dönüm üzerine kurulu ilk Olympos, Fethiye-Antalya Lykia yolu üzerinde 2,5 saatlik yürüyüşle görülebiliyor. Harabeler arasında sarnıçlar, kent giriş kapısı, küçük tiyatrosu, güney tepesinde ikişer katlı villalar, kemer kalıntıları, kazı çalışmalarıyla gün ışığına çıkmayı bekliyor. Olympos denizi gören tepenin diğer yüzü Adrasan Ovasını seyrediyor. Avusturyalı arkeologların buluntularına göre taşlar üzerinde yazılı olan Teo Olympos "Tanrı için Olympos" anlamına geldiği belirtiliyor. Yıkılan taşlardan geriye "OLYM" harflerini gösteren oyma taşlar görülebiliyor. Çeşitli baskınlar sonucu Olympos'tan sürülen Olymposlular bugünkü Olympos'a gelmişler. Bu nedenle günümüzdeki Olympos bu isimle anılırken gerçek Olympos'un Musa Dağı tepesinde olduğu belirtiliyor. Adrayanos döneminde gözcülük amacı için yapılmış iki kale günümüzde de varlığını sürdürüyor. Yörede ki yayla'da yaşayan yörük köylüleri kendi ürettikleri tulum peyniri, tereyağı, kokulu portakal balı ve köy yumurtasını çevredeki turistik tesislere vererek değerlendiriyorlar.

Tekne turları

Adrasan'dan günübirlik tekne turlarına katılanlar için, iki seçenek bulunuyor. Bunlardan birincisi 3300 yıl önce batıp Amerikalı deniz bilimcisi George Bas'ın üzerinde çalıştığı Fenike batığının bulunduğu Gelidonya Burnu ve Beş adalar yönüne. Diğeri ise bu turun tam aksi yönüne yapılan Sazak, Porto Ceneviz koyları turu. Önce birincisine, Gelidonya Burnu tarafındaki Suluada'ya gidiyoruz. Sabah 10:00 gibi Adrasan sahilinden kalkan ve kişi başına 15 milyon ödenen yemekli tam gün gezilerden birine katıldım. İlk durak Suluada. Küçük bir ada olmasına karşın, adanın içinden yaz-kış soğuk olan bir su çıkıyor. Böbrek hastaları için taş düşürmede ve kum dökmede faydalı olduğu söyleniyor. Akdeniz foklarının (Ayı balığı da deniyor) barınağı olan adada, balıkçılar daha çok kışın koloni halinde yaşayan fokları gördüklerini anlatıyorlar. Yol boyunca yunuslar uzaklarda da olsa, teknedekilere eşlik ettiklerini gösteriyorlar. Yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonrası, Suluada'nın uzak tarafına geçip küçük beyaz çakıl taşlarından oluşan cam göbeği renkli plaja demir atılıyor. Gün içinde 3-4 teknenin yanaştığı bu plajda, kendinizi doğanın natürel dokusu içinde buluyorsunuz. Şnorkel ve gözlükle deniz dibine dalıp merakınızı gideriyor, tekneden sahile, sahilden tekneye defalarca yüzüp temiz havanın etkisiyle iştahınızın açıldığını görüyorsunuz. Öğlen saatlerinde tekne mürettebatı mangalları yakmaya başlıyor. Balık, tavuk, et ızgara, cız-bız kokuları birbirine karışıyor. Ekmekler kesiliyor, mevsim salataları yapılıp, limonlar bölünüyor, altın sarısı renkli patatesler kızartılıyor. İşte tam bu sırada tuz oranı hayli yüksek denizden nasibini almış, baterinin cam derisi gibi gergin, bronzlaşmış teninizle denizden çıkıp teknenin gölgelik bir yerinde serinliyorsunuz. Ortaya konan yemeklerden tabağınıza alıyor ve soğuk içeceklerle hafif hafif beşik gibi tatlı tatlı sallanan teknede yemeye başlıyorsunuz. Benim bindiğim teknenin müzik yayını yapan hoparlörlerinden bilmem kaçıncı baharını yaşayan "Gal kaplanı" Tom Jones'un "best"leri duyuluyordu. Kesinlikle 5 yıldızlı restoranlarda bulamayacağınız bu keyif sırasında, bir an gözlerinizi kapayıp gerçek tatilin bu olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. Yemek sonunda kalan ekmek kırıntılarını denize attığınızda toplanan yüzlerce balık, denizi akvaryuma çevirmeye yetiyor. Öğleden sonraki dinlenme ve yüzme molalarında, sahildeki kumluk bölgelerde kızgın kum kürüne girme imkanı da var. Plajdan demir alıp Suluada'nın soluna paralel ilerleyen tekneler, adanın su seviyesinde kayıkların geçebileceği bir tünele geliyorlar. Doğanın bu şaşırtıcı sürprizi, denizin kaya ile ilişkisini gözler önüne seriyor. Denizin durgun zamanında adanın arka yüzüne yanaşanlar, suyun kaynağına ulaşıyor ve kaynağın çevresindeki kayalıklara isimlerini yazmayı ihmal etmiyorlar. Suluada'nın tam karşısında ise bir başka mola yeri, "Kelleci koyu" bulunuyor. Yatların sıkça ziyaret ettiği bu koyda da kayalardan süzülen tatlı su kaynaklarını görmek mümkün. İri taneli kum plajdan denize girilip buradaki molada teknelerde kesilen, soğutulmuş karpuzlar yeniyor. Saat 18:00'e doğru dönüşe geçilirken arzu üzerine Adrasan koy ağzındaki son deniz banyosu molasıyla geziye son veriliyor. Tuzlu suyun kavurucu etkisi, gölgede bile denizden yansıyan ışıklar ve ılık esen rüzgar nedeniyle bir günde yanabildiğiniz ya da en azından kızardığınız bu gezilerin ikinci seçeneğinde, yine Adrasan'dan çıkılıyor. Ancak bu kez Antalya yönüne sapılıyor. İlk durak yöre halkından bile pek az kişinin bildiği çok ilginç bir fiyord. Denizin "S" çizerek içeri haliç yaptığı bu bölüme, "Gemleyik" deniliyor. Kaçamak yapmak ve saklanmak için ideal olan bu doğa harikasının hemen yanı başında, hoş bir plaj bulunuyor. Aynı bölgede bir de küçük teknelerin dönebileceği büyüklükte mavi fosforlu bir mağara yer alıyor. Su altından karşı bölüme geçit veren bu mağaradan yaklaşık 40 dakikalık bir yolculukla, bu defa Sazak koyuna geliyorsunuz. Teknelerin uyuduğu doğal bir liman olan bu koya "Balayı koyu" da deniyor. Yarımadanın diğer tarafında bulunan koyun ismi ise "Porto Ceneviz". Bu yöne yapılan turlarda yine deniz banyoları, yemek molaları verilip doğanın tüm cömertliğini içinizde hissediyor, Adrasan'a dönerek tekne bağlıyorsunuz. Adrasan'ın kapalı koyu, geniş ve uzun bir kumsala sahip. Her yerinden denize girme imkanı var. Koyun karşısındaki Musa Dağı'na bağlı Eliğ, tepesi çökmüş bir deveyi andıran silueti ile ilgi çekiyor. Koyun başında Markız tepesi yer alıyor. Adrasan koyunun her iki tarafından çıkılan orman içi yükseklikler, koyun ne kadar estetik olduğu konusunda fikir sağlayacak güzellikler sergiliyor. Çevre gezilerine meraklı olanlar için Olympos antik kenti, sönmeyen ateşiyle mitolojik dağdaki Yanartaş, en yakın gezi yerleri. Çıralı, Kaş, Demre, Myra, Patara, Xantos, Phaselis ve Antalya ise diğer uğrak yerleriniz olabilir.

Gelidonya Feneri

Kumluca ilçesi taşlık Burnu'nda bulunan fener, Türkiye kıyılarının en yüksek feneri olup, 227 m yükseklikte ve denizden 3 km içerde yanıp sönmektedir. Ayak basılmayacak kadar sivri kayalıklar üzerine inşa edildiğinden ulaşım oldukça zordır. Fenere elektrik ulaştırılamadığından günümüz teknolojisinde hala elle kurularak çalıştırılmaktadır. Bu masalsı fener Akdeniz'deki görevine denizcilere hizmet vererek devam etmektedir.

Etiketler: ,